yaşar bedri özdemir



“Ey Oğul! Bundan sonra öfke bize, uysallık sana.” Sanat Kaç Manat Bürokratın Derdine Mi Kültür? 2011 Kültür başkenti Trabzon’un görücüye çıkma yılı. Sanat ve kültür adına neler yapıldı, neler yapılacak?
İL ÖZEL İDARESİ Kültür Müdürü Mehmet Turan Özdemir, sanat adına naif duygularla didiniyor, sanat adına güzel şeyler yapmak için mücadele veriyor. Aynı özveriyle İl Özel idaresinin resmi sitesini hazırlıyor ve yayına sokuyor. Bizler de yardımcı oluyoruz. Trabzonlu edebiyatçılardan seçtiklerimizi gönüllü seferberlikle hazırlayıp veriyoruz.

Buraya kadar her şey güzel… Yapılması gerekenler yapılmış oldu. Çalışmayı gören İl Kültür Müdürü İsmail Kansız, beğenilerini iletti.
Ne var ki genel sayın sekreter İbrahim Kul, kültürsüzlük örneğini verir ve “icazet ve emir alınmadan hazırlanıp yayına sokulma gerekçesiyle, katli vaciptir deyu linklerden kaldırtır siteyi.
Cezalandırılan kim? Trabzon mu, Trabzon kültürü mü? Mehmet Özdemir mi?

Genel Sekreter, Küresel infiali tanımlayan fotoğraf sergisine de aynı sabotajı yapar. Ne var ki Sayın Valimizin o günlerde verdiği bir demeçte, sanata yaptığı göndermeyle ikiyüzlülük yapan vatandaş geri çekilip ZORAKİ SERGİ TEŞRİFLERİNİ gerçekleştirir.
Böyle bir sergiye icabet hiç şüphe yok ki sanatı, kültürü sevmeyenler için bir zul’dür. Kültür yoksunu vatandaşları öyle bir sanat ortamına getirme işkencesi hakka reva olmasa gerek.
Siz onları yemekli, sazlı sözlü eğlence mekanlarına davet etmelisiniz.

Sanatmış, resimmiş, şiirmiş, fotoğrafmış kimin umurunda?
Salvador Dali’nin aforizmasını hatırlattı bana vatandaşın bu mizanseni, gülümsedim.
Diyor ki koca dahi:
“Allah’a inanmadan nasıl ibadet yapılır?”
Bir kentin tarihini, kültürünü, sosyal yaşam ve aktivitelerini hazırlamak ALIŞILDIK BİR HAREKET OLMASA BİLE kültür birimlerinin zorunlu işidir.

Bu birim öngörülmüşse, yapılandırılmışsa, makamı oluşturulmuşsa ısrarla kültürü taca atmaya kimsenin yetkisi yoktur.
Kafası basmayanlar çeker gider, uygar Türkiye’nin inşasına inanan
AYDIN, KÜLTÜRLÜ, MEDENİYETLERİN İDAMESİNE EMEK VERECEK ÖZVERİ SAHİBİ GÖREVLİLER ATANIR.

İlgili Bakanı’nın mutlaka bir diyeceği olacaktır bu işe. Ya birimleri kaldırsın ya da sanata giden yoldaki ENGELLERİ ayıklayıp kültürün önünü açsın.

Kurulu kent kimliğini taşıyan 2750 yıllık bir kültür mirasını devralan zihin tarihinden söz ediyoruz. Bundan hiçbir şekilde haberi olmayanların devletin kadrolarını işgal etmesi en masum tabirle bu yüce millete yapılacak en büyük HAKARETTİR.

Teşekkür ve mükâfatı hak edenlerin tarih içinde lokmasını kestik, zindanlara attık, işkencelere tabi tuttuk, tutuyoruz… Ve bununla da övünüyoruz.

18 asır geçti. Şam’lılara karşın Muhyeddin ibn-i Arabi’ler yaşıyor, Hallacı Mansur’lar yaşıyor, Molla Kasım ne kadar yırtmış atmışsa hitmet sayfalarını Yunus Emr’ler dünyayı fethetti, Ebu Cehiller, rağmen İslamiyet dünyaya hakim oluyor, Konya’lılara rağmen Şemsi Tebrizi’ler ölmedi, Mevlana’lar ölmedi, Hızır Paşalar nefretle anılırken Pir Sultan’lar gönüller sultanı oldu…
Yırtıcı küreselleşmenin penceresinden bakmanın vahametinden hiç ders almayacak mıyız?
Gelmiş geçmiş en büyük entelektüellerinden şair. Yazar Victor Hugo’nun çok bilinen, siyasilere rehber olan sözünü hatırlatmak istiyorum.
Diyor ki o koca lüzumsuz adam!..

“BİR TOPLUMUN SİYASİ VE KAMU YÖNETİCİLERİ, MENSUP OLDUKLARI ULUSUN EN AZ 2000 YILLIK ULUSLAR ARASI İLİŞKİLERİNİ, SİYASAL VE KÜLTÜREL TARİHİNİ BİLMEDEN İŞBAŞINA GELMİŞLERSE GÜNCEL YAŞARLAR, GELECEĞİ İNŞA EDEMEZLER.”

Hodri meydan.
Bize bu kenti, ülkemizi, medeniyet ve uygarlık tarihimizi anlatacak, yaşatacak yöneticiler üç adım öne çıksın mezara kadar hizmetkârı olmaya hazırız.

Koca memalikte kültüre, sanata destek verebilecek yüreklilikte kaç bürokrat sayabilirsiniz?
Trabzon’a yakışan kültür dostlarını Sinop’lu Diyojen’in feneriyle arıyoruz, daha çok arayacağız.
Lideri başarılı lider yapan kadrosudur. Şayet kadrolar şarlatan, duyarsız, CAHİL ve yalaka olursa liderlerin kandiline ne kadar yağ koyulursa koyulsun geçmişini karanlıkta bırakır, geleceğini aydınlatmaz.
Kimse “WikiLeaks”in açıklamalarına kızmasın. Başımızı kumdan çıkarırsak gerçeklerimizle yüzleşmiş olacağız.
Özeleştiri erdemdir, olgunluktur.
İbrahim Kul gibi suyun başını tutan idarecilerden bir şey yapmasını bekle(ye)miyoruz bari yapılanları kösteklemesinler.
Gölge Etmesinler Başka İhsan İstemeyiz.
Bir gazetecinin görevlerinden en önemlisi haksızlıklarla, kişisel zaaflarına yenik düşenlerle mücadele etmek değil midir?
Engizisyon sendromu yaratmak isteyenler ne kadar güçlü olursa olsun gün gelir hesabını verir.
Nihal Atsız gibi söylersek: “Rahat yatakta ölmek acep olmaz mı çile?”

Cinnete Çeyrek Kala Ya Da Türk Polisi Yakalar

Tahammülsüzlük had safhada.
Zorlayan yaşam standartlarının hayatımıza teğet geçtiği, kutsalların evrim ve şekil değiştirip totemleştirildiği bir zamanda her şey pamuk ipliğine bağlı, İNSANLIK ayrıntılarıyla koptu, kopuyor!...

Beşiktaş-Bursaspor maçında palalarla, döner bıçaklarıyla sergilenen düelloyu gördük. Önceki haftalarda Bursa’lı Spikerin ve Ertuğrul antrenörünün tahammülsüzlüğü ile hassasiyetleri kaşıyan, haddini aşan konuşmaları Bursalı fanatikleri tahrik ediyor.
Tahriklerin sonuncunda infialdir yaşanıyor.
Bilinen yalın gerçek perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.
Uzun yıllar maçlara alınmayan Bursalı taraftara konan ambargo kalktı fakat, fanatiklerin zihinlerinde kemikleşen ambargo kalkacağa benzemiyor.

Diziler, Behzat Ç, Küçük Bir Hatırlatma

Yine öğrenciyi polisle karşı karşıya getiren provokasyonlar karşısında çok çabuk manipüle olup aşırı tepki, şiddet ve kaba kuvvet öne çıkmaktadır.
Polisin copla ve biber gazıyla süren müdahalesi, orantısız güç kullanımı kaygılandırıyor beni.
Gece uykum kaçtı. “BEHZAT Ç” dizisine baktım. Behzat Ç ve polis arkadaşlarının her cümle kurgusu “lan”la bitiyor, ağır küfürler ve hakaret sözcükleri olmayan bir sahnesi bile yok. Zanlının kapısını çalıyor vatandaş kapısını açar açmaz komiserin yumruğu ile yere yıkılıyor. Hakaret, küfür ve dayak dizinin vazgeçilmezi.

Sormak istiyorum: Ey Türk polisi sen bu musun? Bu kötü propagandaya neden karşı çıkmıyorsun? Çok hoşuna gidiyor olmalı ki onlara özeniyorsun, şiddeti öncelikli görevin bellemişsin.
Unutma! Hayvana bile reva görülmeyen tarzla onurunu ayaklar altına aldığın senin halkın, senin kardeşin, rabbimizin yarattığı en şerefli mahlûkat.

En Büyük Zafer Nefsini Tanımaktır

Geçtiğimiz hafta Perşembe günü Ayasofya Müzesi yokuşunda iki polisin vatandaşı tartaklaması olayı gözümün önünde cereyan etti.
Mahalle sakinlerinden Osman Murat Çağla nişanlısıyla tartışıyor, polis geliyor. Arbededir başlıyor.
Vatandaşın her türlü anormal haline psikolojik olarak hazırlıklı olması gereken polisler agresifleşip vatandaşa tekme tokat girişiyor.
Bu ülkeyi kaba kuvvet ve şiddet ortamına taşımak isteyen zihniyet ne insanidir ne de uygarlık biçimi.
Polisin görevi korkunç bir öfkeyle vatandaşı dövüp tartaklamak değil, kavgayı en az hasarla yatıştırmak olmalıdır.
Çocukların ve kadınların önünde polislerin bir vatandaşa kaba kuvvet kullanmasını, küfretmesini hoşgörüyle karşılamak mümkün mü?..
Öfke acı lokmadır, sahibini zehirler.
Halkın içinde kurulu bir bomba gibi dolaşan bu gibi şiddet eğimlisi, dayakçı görevlilerin psikolojik tedavi görmesi toplum huzuru açısından önemlidir.
O dayağı yiyen vatandaştan ömrü boyunca polis camiasıyla sağlıklı bir ilişki bekleyebilir miyiz?
Tıp öğrencileri tartaklandı İstanbul’da. Azıcık düşünelim, yarın o doktorun eline düştüğünde Hipokrat yemininin bir hükmü olacağını mı umuyorsun?
Osmanlı tarihçisi Cenabi`nin "Cenabî Tarihi" adıyla da bilinen "el-Hâfilü`l-Vâsıt ve Aylemü`z-Zâhirü`l-Muhît" adlı eserinin Süleymaniye Kütüphanesi`nde kayıtlı bir nüshasında 13.yüzyılda Söğüt’te yaşamış bilge kocası Şeyh Edebali’nin Osman Gaziye nasihatinden bir bölüm okuyorum. Bilmeyenler bilsin, unutanlar hatırlasın bu sözleri:
“Ey Oğul! …Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..
Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!..
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar…”
Bu güzel ata yadigârı nasihatin malzemesi insan olan her birimde tanıtılması, hoşgörüye en çok muhtaç olduğumuz bu zamanda ihtiyaç vardır diye düşünüyorum.
Polis, güvenliği sağlamanın yanı sıra, terapi ve şefkat müessesi olmadıkça; antipati toplayıp eleştirilecektir.

MEVZUATTA ADALETİN VE HUZURUN COPLA, TEKMEYLE SAĞLANMASI ÖNGÖRÜLÜYORSA elbette bir söyleyeceğim yoktur.
Osman Murat Çağla, çaresizliğini, 12 Eylül ihtilâlı işkencelerini aratmayan bir zulme tabi tutulduğunu anlatırken otuz yıl önceye gittim, tüylerim ürperdi.

Verdiği ifadeye göre; Mahallede kavga ettiği yunuslar merdivenlerde Osman’ın başını duvara çarparak götürür, ana avrat söver ve döver. Karakola değil asayiş büroya götürülüp dövülür, burnu kırılır, PARMAKLARINI PURUN DELİKLERİNE SOKUP sağa sola sürüklenir, bayılır su döküp ayıltılır, tekrar tartaklanır, cinsel organını çekiştirip yerlerde sürükler! Ağır hakaret ve küfürlere maruz kalır.

Polisler ekip arabasına alıp götürürken, Osman’ın nişanlısına öfkeyle “Hepimiz üzerinden geçeceğiz” gibi ahlaksız bir tehdit içinde bulundukları söylenir.

İyi de, merhametimize ne oldu beyler? Bu yapılanlar sana yapılsa, oğlunuza, kardeşinize, babanıza yapılsa kabul edebilir misiniz böyle bir aşağılamayı, işkenceyi?

Bu Durumda Aklınca Cezasını Verirken Hakimde Sensin, Yargıç Ta, Cezalandırıcı Da.

Madem durum böyle. Kendi mahkemelerini kurup cezasını keseceklerse; Avukatlara, Hakimlere, yargıçlara ne gerek var?
Erkan, hukuk, kanunlar, savcılar lüzumsuz yer işgal ediyor demek. Devlet, adalet, demokrasi, sözde kalmış demek.

Bir emniyet amirimiz cinayet şubede olayı kınarken güneydoğuda böyle bir tepkiye maruz kalmadığını söyler. Polise el kalkmazmış.
Olmadı sayın amirim.

TRABZONA VE TRABZONLULARA KARŞI NEFRET ÖNYARGINIZ ETİK DEĞİL.

Trabzon’da kaç tane polis, kaç tane asker öldürüldü? Trabzonlunun vatanperverliğini kimse sorgulayamaz.

Veda

“Şüphesiz her can ölümü tadacaktır!”
Sevgili Ali Yavruoğlu abim bir süre önce Hak’kın dergâhına yürüdüğünü öğrendim. Gülümsemesi, sadeliği, dürüstlüğü güzel abi simgelerimdendi.

Sevenlerine, dostlarına, ailesine, güzel kardeşim Harun Yavruoğlu’na metanet ve serin sabırlar diliyorum.


Facebook'da Paylaş Paylaş
Haberin devamı gazeteniz 'da
......................................................................................................................................................................
(NOT: Yapılan yorumlardan kişilerin kendileri sorumludur. Sitede yayınlanmaları, onları destekliyoruz
anlamına gelmez. Düzeysiz veya konuyla ilgisiz yorumlar yayınlanmayabilir.)


HABER YORUM
Sanatı kim için yapıyoruz? Gönderen: Mustafa Altınbaş
Tarih: 12.12.2010 04:50
Şehir: trabzon



Sayın Yaşar Bey; Sanatın toplum için olduğuna inan , topluma teşir edilince ,sanatçıyı şahlandıran duygularını daha iyi yansıtan bir hizmet olduğuna inanırdım. Fakat ülkemizde ve micro anlamda rantçılardan fırsat sağlayamamıza rağmen, onlarıda aşıp trabzonumuzda santsal eserlerimizi sergileme endişesi çekip sanatı sadece kendimiz için ve web ortamında paylaşmaklan yetiniyoruz. Bir sanatçı olarak hiç bir zevk almıyor . ve sanatsal duygularım köreliyor. Bu durumu yaşatan kişileri esefle kınıyor.Ve bir çok eserimi anlayamacakları çağda oldukları için onlara sunmaktan kaçınıyorum. ama sanatsal duyarlılığa sahip insanlarada sunamamaktan eksiklik hissediyorum. bu konuya önem vermenize teşekkür eder. tüm trabzonlu radikal sanatçılarla bir platforma taşıyıp bu konuyu marjinal hale getirip toplumun ve sanatçının önüne koymada sizlerle beraberim. yeni bir platformda beraber olmak dileğiyle.


Emek Gönderen: Ahmet ÖZDEMİR
Tarih: 10.12.2010 09:51
Şehir: kırıkkale



Keşke olmasaydı. Fatih Sultan Mehmedin torunlarına boyle işler yakışmaz Kösteklemek yerine destek verilmeliydi.


Trabzonda Kültür Sanat Gönderen: Metin KALAYCI
Tarih: 10.12.2010 12:18
Şehir: trabzon



Sayın Yaşar Bedri beyin trabzon ve kültürü hakkındaki yazısını ibretle okudum. Sanata katkı vermek trabzon kütürünü yaymak özümlemek isteyenlerle, baltalamak isteyenleri çok açıkça sergilemiş oldu.Ustaya ve yaptığı kültürel faaliyetleri engellenen M.Turan ÖZDEMİR beye saygılar..başarılar....