harun yavruoğlu

YUMURTANIN SARISI

 Harun Yavruoğlu

Tarih: 11.12.2010 Saat: 09:04:17
Eleştirel anlamda sürekli olarak yazılıp çiziliyor olsa da değişen hiçbir şey yok güçler cephesinde. Yine bilinen nakaratlar duyulmakta… Dayak yiyen yediği ile kalmakta.

Sade yumurtalı protestolara; coplu, tekmeli, küfürlü ve gazlı karşılıklar verilmekte…
Ancak bir siyasi yetkili;
yumurtalı tepkinin insan sağlığını ciddi biçimde tehdit ettiğini,
Allah korusun insanı kör dahi edebileceğini belirterek
çok çok önemli ve tarafsız (!) tespitlerde bulunmuştur.
Bulunmuştur da copun, tekmenin ve gazın insan sağlığına olumsuz katkısından bahsetmemiştir.
Yumurtanın esas zararı karizmayı çizmesidir.
İnsanı bir miktar mahcup hallere sokmasıdır.
Bu şekilde yenen yumurta görenleri de bir miktar
müstehzi bir şekilde güldürmesidir.
Yumurta öyle kolesterolü, kan şekerini yükseltmez.
Kalbe ve beyne zararı yoktur.
Biraz öfkeyi tetikler o kadar.
Öyle iddia edildiği gibi gözleri gör etme ihtimalinden çok
gözlerin kararmasına, sonra da yüzlerin kızarmasına neden olur yumurta.
Yumurta normal olmayan hallerde öfkeli insanlar tarafından zoraki yedirilir.
Demokrasinin bu tür bir mutfak eylemleri vardır siyasette.
Öfkeli hitabetin etkili bir ayıbıdır.
Ve asla sanat değildir.
Yok, illa da sanattır diyenlere diyeceğim odur ki:
Ben tükürürüm böyle sanatın içine…
Nedir bu gerilim anlıyor değilim.
Aslında bu ülkede iktidar oldukça başarılı işler yapmaktadır diyebilirdim.
Bu iktidar Türkiye’ye bir vizyon kazandırmış mıdır sorusuna da
Evet; yeterli olmasa da gerekli girişimleri gerektiği şekilde yapmaktadır da diyebilirim.
Gözü kara bir batılılaşma saplantısından, biraz daha makul yaklaşımlar noktasına gelindiğini, sırtımızı döndüğümüz veya döndürüldüğümüz doğuyla da gerekli yakınlaşmaların yeniden sağlanmakta olunduğunu, Komşularımız arasında ve dünyada; dünden daha iyi durumda olduğumuz her haliyle görülmektedir diyebilirim.
Tamamlanması yılan hikayesine dönen ancak iktidar tarafından tamamlanan Samsun - Sarp duble karayolunun bölgemize ve ilimiz turizmine  ilaç gibi geldiğini…
Artık trafik kazaları ve buna bağlı ölümlerin çok çok azaldığını…
Huzurlu bir seyahatin yapılabilmekte olduğunu belirtebilirim.
Ayrıca ilimiz merkezi yönetimden aldığı katkılar nedeniyle adeta şaha kalktığını da belirtebilirim…
Dönüşüm projeleriyle ilimizde; izbe, mezbelelik mekânlar yıkılarak yeşil alanlara dönüştürüldüğünü,
Trabzon şehri bu gün TOKİ sayesinde modern kent görüntüsüne kavuşmakta olduğunu, Kent trafiğinde iptidai tedbirlerin yanı sıra esasa yönelik projeler gözlendiğini.
Trabzon’umuzda daha çok yeşil alan, daha çok spor tesisleri ve uzun yürüyüş yolarının mevcudiyetinden de bahsedebilirim…
Ve ayrıca sağlık yönünden de ilimiz bir hastaneler şehri haline geldiği ayrıca güzel bir gerçektir.

İşte tüm bunlar olumlu izlenimler olarak gözlenirken,
Bu iktidar; neden gençlerini, işçilerini ve daha çok muhalif olanlarını azarlamakta, aşağılamakta, dövmekte ve böylece kafa, göz, kol, bacak ve de  onurlarını da kırmaktadır.
Neden bu çağda ve zamanda; dayak yiyen, aşağılanan, yerlerde sürünen per perişan edilen, anasından doğduğuna bin pişman edilen, bu vur vur inlesin sahneleri sahi neden…



DOST DOST DİYE…


Harun Yavruoğlu

Tarih: 04.12.2010 Saat: 10:22:55



Avrupa devletleri sanayide iyice geliştikçe özellikle ihtiyaç duyduğu emeğine muhtaç Türk işçilerini 1960`larda ismen çağırır ve bu işçilerle ikili anlaşmalar yapar.

Evet, Türk işçileri önceleri konuk işçi sıfatıyla ve “sadece erkekler” kaydıyla alınıyordu ve ‘dönüşüm ilkesine’ göre işçiler bir yıl sonra ülkelerine döneceklerdi.
Lakin umulan dönüş olmadı.

İlk gidenler, birinci kuşak, heim`larda, yani yurtlarda kaldı.
Ağır, kimsenin çalışmadığı işlerde çalıştılar…
Aileler parçalandı…

1970`lerde işçiler, konukluktan kalıcılığa yöneldiler. Sosyal haklar elde ettiler, dernekleştiler.

Ancak 1973 ekonomik krizinde Avrupa devletleri tarafından işçi alımları durduruldu. Çalışanlar yurtlarına dönmeye özendirildi.
Gel gör ki,  yine umulan dönüşler olmadı.
1980`lerde artık kalıcı olanlar, çalışma problemlerinin ardından kimlik dil, eğitim ve uyum sorunlarıyla karşılaştılar.
Bunun neticesi olarak Neo-Nazi saldırılarıyla soydaşlarımız baskılanmış, lakin yine korkup geri gönen olmadı…
23 Kasım 1992 tarihinde Mölln`de (Mordanschlag von Mölln) ve 29 Mayıs1993 tarihinde Solingen`de (Solingen Faciası) bu gruba karşı ırkçı saldırları düzenlendi, bu olaylarda 8 kişi öldürüldü.
Yine de kaçan göçen olmadı…

Bunun neticesinde Avrupa`da yükselen İslam fobisi:Türklerin istenmediğine dair inançlar oluştururken, köktencilik, bir yandan ırkçılık, bir yandan İslam düşmanlığı ile karşı karşıya kalmışlardır.
Türklerin Yabancı dil ve eğitim sorunları; Avrupa`nın hem dini yaşayışına hem seküler yaşayışına uyumsuzluk olarak devam etmiş, buna mukabil, zaman zaman Türk temsilcilerden yerel siyasi kurumlara, hatta milletvekilliğine seçilenler de olmuştur.
Fakat kütlesel olarak kültürel dışlanmışlık devam etmiştir.
Bunun neticesinde bu çilekeş soydaşlarımız: Enayi dümbeleği olmadığını göstermek için sosyal ve kültürel ve ekonomik dayanışmalarını sürdürmüştür.

Avrupa’da Sayısız Türk dernekleri; Ülkücü federasyonlar, Milli Görüş teşkilatları, Kürt dernekleri, Alevi dernekleri, tarikatlar, diyanet kurumları, cami ve cemaat birlikleri, vakıflar kurarak bu ülkelerde geleneklerini, dini inançlarını daha cesur ve özgür ifade edebilmişlerdir.

Kendini Türk olarak ifade eden, her türlü hakkını arayan. Asimilasyona direnen, hatta uyum sağlamayı bile neredeyse ihanet sayan bu Türkiye’min güzel insanları…

Bulundukları ülkelerin yozlaşan kültürüne uzak durmalarıyla, din ve geleneklerini yaşamaları nedeniyle bu malum medeniyet hokkabazları tarafından sürekli olarak itici bulunduklarını her fırsatta dile getirmişlerdir.

Bu kadir kıymet bilmez bu avantacı şımarık medeniyet yine bir devlet televizyonundan ve sözde bir mizah programı adı altında fasaryadan lakırdılarla Türklere hakaretler yağdırarak “En iğrenç millet Türkler” deme cehaletlerini, hatta ödlekliklerini gülünç bir halde dubara etmişlerdir.

Çünkü bu ukala güruh; maddi kalkınmalarını borçlu oldukları o eli nasırlı, gönlü hoş dostlarına artık eskisi kadar ihtiyaç duymamaktadır.

Çünkü yapı bitti inşaat paydos durumunu haber vermektedirler…
Çünkü bu frigo, bu gerzek, bu vefasız medeniyet:
Küstahtır.
Hoşgörüsüz ve görgüsüzdür.